Blogger tarafından desteklenmektedir.

80'lerin Vicdanı Rahatsız Çocuklarına...




Bir kaç gündür boğazımda bir yumruyla yaşıyorum. Yutkununca geçse ya... Geçmiyor meret.
Akşamları tek başıma dışarı çıkıyorum, nereye gideceğime yolda karar veriyorum. Yürürken omuzlarım önde, hareketlerim, tepkilerim yavaş, isteksiz...
Oturuyorum, sipariş veriyorum. Sesim cılız çıkıyor. Hatta bazen duymuyorlar, tekrarlıyorum.
İçimde tarif edilemez bir boşluk var. Öyle ki, çığlık atsam kimse duymayacak gibi...
Derin bir nefes alıp bırakıyorum. Gözlerimde biriken yaşlara engel olmak için elimden gelen her şeyi yapıyorum, fakat bu defa boğazımdaki insafsız yumru büyüyerek nefesimi kesiyor, beni boğmaya çalışıyor. Pes ediyorum, bırakıyorum kendimi. İnsanlar bana bakıyor.

Ben tüm bunları yaşarken, aklımda dönüp duran anafor, tek bir düşünceden ibaret:
Michael Jackson 'öldü'...

Seneler senesi bugünün gelmesinden korkardım. O korktuğum günün geldiğini, bir gece yatağımda uyurken iki telefonumun birden çalmasıyla, yataktan fırlayarak öğrendim ben. Olayın ani gelişiminin yarattığı şok azaldıkça, bu kaybın benim için ne denli vahim olduğunu acıyla kavrıyorum.

Nasıl olurdu bu? Michael Jackson ölemezdi. Zira kendisi sihirli bir varlık değil miydi? Biri çıkıp 'yalan!' desindi, veya başka biri çıkıp 'çok uğraştık, zor oldu ama diriltmeyi başardık.' desindi. Anlasanıza ölemez yahu, biri bir şeyler yapsındı!

Müslüman mıydı Yehova Şahidi mi?
İntihar mı etti öldürüldü mü?
Hasta mıydı renginden mi utandı?
Çok mu zengindi borç batağında mı?
Ulan benim abim, babam, kardeşim, evlâdım, arkadaşım, sevgilim öldü be! Siz hâlâ neyin tartışmasını yapıyorsunuz?

Şimdi biraz kırılarak ve biraz da kızarak görüyorum ki, çocukluğu Michael Jackson'la geçmiş hatrı sayılır bir kuşak, her yere yıkıldıklarına dair mesajlar döşüyorlar:
'Nasıl bir adammış bu ya'
'Ne büyük değermiş'
'Onunla beraber çocukluğum, gençliğim de öldü'
'Vicdanım rahatsız, meğer ne çok yer etmiş' diye ağıtlar yakıyorlar. Bana kalırsa adeta günah çıkarıyorlar.

Ey 80'lerin vicdanı rahatsız çocukları...
Şimdiye kadar neredeydiniz diye sormazlar mı adama?
Bir şeylerin farkına varmak, aydınlanmak için ölmesi mi gerekiyordu? Neden sahip çıkmadınız? Çocukluğunuzun kafasına acımasızca vura vura öldürmeye çalıştıklarında, en ücra köşeye sindirmeye çalıştıklarında neden ortada yoktunuz?

Daha elit ve fiyakalı görünmek adına, az tanınan şarkıcılarla ilgilenip arkadaş ortamlarında caka satarken, asıl etkilendiğiniz, sizde izler bırakan insana sırtınızı döndünüz.
'Michael Jackson mı? Bırak ya, onu bizim bakkal bile dinliyo, köydeki Recep Emmi bile tanıyo.' tavrınız şimdi nereye kayboldu?

Benim içimde bir yer durmaksızın acıyor. Ancak bir kaç yüzyılda bir gelebilecek, bana göre bir daha asla gelmeyecek bir yeteneği, efsaneyi iftiralarla, mahkemelerle uğurladık.

80'lerin gözü yaşlı, geçmişe özlem duyan, vicdanı rahatsız çocukları...
Size ömrüm boyunca kırgın ve kızgın olmaktan kendimi alamayacağım. Ne kaldı ki geriye o yıllardan yadigâr... Tükendikten sonra farkedeceğiniz başka ne kaldı?

Kör ölür badem gözlü olur klişesini yaşamaktan utanç duyuyorum.
Ah ya...
Michael hep badem gözlüydü be...
Hay Allah...



Via: https://alkislarlayasiyorum.com/ 10 Temmuz 2009 

0 Comments :

Yorum Gönder