Blogger tarafından desteklenmektedir.

Nestale'nin Var Olma Dönümü Hatırına!


O SEVİYOR DİYE

Şehirden nem akar derlerdi ben nem nedir bilmezdim. Şehir alabildiğine palmiye doluydu ama ne faydası vardı zerre ayıkmazdım. Yemeklere zam gelmişti, ekmek çalardım bazı bazı günahı umurumda olmazdı. Ama o ekmeklerden yanarsam eğer çok ağlar, bayattı zaten diye isyan ederim diye de geçirirdim içimden. Eski bina rutubet kokardı, karanlıktı, morg vardı altında; eski binayı çok severdim. Dayı puro içerdi kapısında daima, ona özenirdim. Beklerdim kapının birinde, aksanım vardı, adımın olmadığını öğrenirdim bir listede. Adımın ex olmadığını hatırlardım sayende. Fernando Arrabal tiyatrosu derdi hoca; zamanı mıydı kurban olduğum diyemezdim. Çok severdim, sen sevmezdin. Sen giderdin, an olur bir el kalkardı masanın birinden rakı yoktu masada meyhane metaforuna Fatiha okunurdu. Temizkan kendini tokatlardı ben gülerdim, adam ağlardı. Duygusal adamdı ama bokunu çıkarmıştı. Sınav kâğıdına kalp koymadığı kalmıştı. Sen Pikaçu olurdun bazı bazı ben oturur genitif ekine söverdim. Otobüs yokuş yukarı çıkardı daima; sen inerdin yarısında, hiçbir şey kaçırmazdın yolun kalanında. Otobüs ahalisi 100 yaşında olurdu, konuşmayı unuturlardı. Ağızlarından çıkan tek şey “o da benden önce öldü” olurdu. Mahallede her gün iki sala okunurdu ben korkardım ölümden. Belki de ondan uyuyamazdım, bazı bazı günlerce, sen bana adaçayı tütsüsü yak derdin, Azrail’e karşı Dumrul bile yapmamıştır bunu e tabii ben de yapmazdım. Sonraları kesildi salalar kalmadı kimsecikler gidecek.


O meşhur kahveciye giderdik; Genco bizi kahvele demek için ama burjuvaydık biz bazı bazı, kullanmazdık öyle terimler; onun yerine derdik ki pumpkin spice latte tarçınsız olabilir mi? Nestale hapşırıyor da… Olmaz derdi Genco, sen bal Kabağı içemezdin ne çok şey kaçırırdın hala bilmezsin. Ben yanında tütün sarardım sarı sarı çünkü ben bazı bazı burjuva bazı bazı proleterdim ya da faturalara para kalmazdı ben de öyle olmak isterdim. Olmak istediğimi olurdum sonra birileri gelir asimilesin derlerdi ben de gülerdim. Siz nesiniz peki demezdim çünkü banane idi. Sen de demezdin çünkü sanane idi.   


An olur sen gelirdin, poşette püreyle, içine sote saklardık biz; MSA’ya gitsek birincisiyidik dönemin, MasterChef’e katılsak şampiyon. Biz otururduk 3+1’in +1’inde oyun oynardık. Herkes kahveyi çok severdi sen çok sevmezdin. Piko’yu hatırlayan olmazdı sen Piko’ya bayılırdın. Piko bile Piko’ya bayılmazdı sen bayılırdın. Nasıl bayılırdın? Niye bayılırdın bilmezdim ama sen bayılırdın diye ben de güzel gibi yapardım…  

 

Köpeğin biri sevgiden anlamazdı, bu bir teşbih olsaydı ben olurdum ama değildi. Köpek gerçekten köpekti ve sevgimi hiçe sayıp ısırırdı elimi. Ben acilde yanımda seni bulurdum. Güçlü hissederdim yanımda sen varken. Sonra ben; kendimce kararlar alırdım, salak gibi kaçar giderdim hayatından. İçim içimi yese de gelemezdim sana. Aylar böyle geçerdi sen bana hep adım atardın ben sana gıdım gelemezdim. Ama iyi ki gelirdin her şeye rağmen, bana rağmen iyi ki hep gelirdin. Sana çağlar boyu tekrar rastlayamamanın ağırlığını kaldıramazdı bu salak ama yine de gelemezdi sana. Sana binlerce kez iyi ki olsun emi…


Sana kendimi anlatırdım ben, sen beni anlardın. Beni sen anlardın. Her şey çok güzel olurdu ama ortada İmamoğlu olmazdı.. Taa ki Dostlarda boyoz yenip, kordonda RedBull içinde alkol var mı acabalı  muhabbetin olduğu güne kadar. O an anlardım ben; e-cafe’nin bir daha hiç açılmayacağını, Ziraatte bir daha hiç langırt oynamayacağımızı ya da tk içip falcılara yollamayacağımızı.


 Herkese el sallardım, ben gidiyorum he derdim görüşemezsek bir daha; kendinize iyi bakın emi, sana diyemezdim. Veda vakti geldiğinde, seni izlerdim, gözlerimden kaybolana dek seni hep görebileceğimin verdiği güvenle ve gülümsemeyle… An olur sen, sarı bir kağıda, kelimeler dökerdin. Ben kendimi bir halta yaramış zannederdim. Bahsetmezdim hiç kimselere ama açar açar okurdum gizli gizli. O cümlelerin ağırlığı altında kalmaktan o kadar korkardım ki; daha iyi bir olmaya ve değmeye çalışırdım sana ve tüm dünyaya. Bunları elbette sana söylemezdim.


Ah be Nestale! Ne iyi etmişsin de gelmişsin bu dünyaya… Ne iyi etmişsin de durmuşsun o kapının önünde… Ne iyi etmişsin de pikaçu olmuşsun o gece kütüphanede… Ne iyi etmişsin seni tanımama fırsat vererek, bana güvenerek kendine güvendirerek, beni severek kendini çok sevdirerek. En önemlisi bana hep gülerek ne iyi etmişsin. Gökçe’nin o mektubunda dediği cümlenin tersini söyleyebilmenin rahatlığıyla; yaşanacak olanların yaşanmayacak olanlardan daima fazla olmasına imkân vererek ne iyi etmişsin…


Ne iyi ki arkadaşımsın, ciğerimsin Nestale… “ Senden uzaklaşma fikri, dostluğa kavramsal olarak güvenimi yitirmekten daha çok korkutur beni.” Her gün her saniye iyi ki doğduğunu bil.

“Yine de bil yine de bil

yine de bil onlar hırka değil, pil”

 

İyi ki doğmuşsun Nestale, İyi ki Nestale olmuş ve ne kötü ki sonra onu yok etmişsin… Sana boncuktan kuşlar yapıp pencerene kondururum kondurmasına da muhabbete Deniz Tekin gelir diye korkuyorum… Sakın bir şey deme, sadece gülümse çünkü ben bunları yazarken sürekli gülümsüyorum ve varlığını hatırladığım her dakika…

 


0 Comments :

Yorum Gönder